Arı Ürünlerimiz





Dondurulmuş polen, kurutulmuş polen, süzme bal, petek bal > Bak: ARI ÜRÜNLERİMİZ - Petek bal nasıl yenir? Polen nasıl yenir? > Bak: TÜKETİCİ KÖŞESİ - Ahmetler Köyü Deyince> Bak: YÖREMİZİ TANIYALIM - Polen tuzaklı kovan yapımı Bak: ARICILIKTA YENİ UYGULAMALAR




15 Nisan 2011 Cuma

Polen Nasıl Yenir?




Polenin faydaları nelerdir? Poleni tanıyor muyuz? Polen nasıl yenir?

Çiçektozu (polen) insanlarımız tarafından daha tam tanınmıyor. Polenin protein, vitaminler, mineraller bakımından ne kadar zengin bir besin olduğunu bilsek bu besini mutfağımızdan eksik etmeyiz. 40 yaşından sonra yaşlanmaktan dolayı gelen bazı rahatsızlıkları önlediğini bir bilsek, her gün polen almayı ihmal etmeyiz. Daha önemlisi, küçük çocuklarda dengesiz beslenmeden dolayı meydana gelebilecek gelişim bozukluklarını önceden düzenlediğini bir bilsek, bebelerimizi de polensiz bırakmayız.

Bu resimde gördüğünüz, geleceğin arıcı adaylarından benim torun. “Çocuğun nasıl arıcı olacağı polen yeyişinden belli olurmuş.” Demiş atalarımız (!) Deniz, 15 aylık. Anası, babası çalışıyor. Çoğunlukla bizde kalıyor. Konuşmayı sökmedi daha. Sözcük dağarcığında iki sözcük var. Sözcükler: Ih, ıııh… İki sözcük ile her istediğini anlatabiliyor. İki sözcüğü küçümsemeyin. Telgraf sisteminin temeli nokta ve çizgi gibi iki işaret değil mi? Dijital elektroniğin temeli, 1 ve 0 dan meydana gelen ikilik sayı sistemi değil midir? Biz de iki sözcük ile rahatça anlaşabiliyoruz. Kahvaltı masasında güzel sohbetlerimiz olur. İşte onlardan biri. Şimdi ben onun anlattıklarını sizin anlayacağınız dile çeviriyorum. Kahvaltı masasındayız. Madem arıcıyız; madem polenin faydalarını biliyoruz; öyleyse masamızda polen de olmalı. “Çocuktan al haberi” deyi bir atasözümüz var. Çocuk deyip geçmeyelim, polenin nasıl yendiğini biz bu gün benim torundan öğrenelim.

Dede – torun muhabbetleri.


1 - “Ih, ıh!” Türkçeye çevirisi: “Dede yahu, şu babaanneme söyle; bana çocuk gibi davranmaktan vazgeçsin artık. Böyle yaparsa ben kendi yiyeceğimi kendim yemeye nasıl alışırım?”

2 – “Iııh, ıh!” Çevirisi: “Ben kendi sütümü kendim içmek istiyorum. Kendi çayımı kendim içmek istiyorum. Kendi yumurtamı kendim yemek istiyorum. Ben adam yerine konmak istiyorum.”

3 – Bak gene çocukmuşum gibi davranıyor. Ben kendi polenimi de kendim yiyebilirim. Verin bana kaşığımı!


4 – Derin dondurucudan çıkmış taze polen topaklarına daldıracaksın kaşığı.


5 – Kaşıkla yerken tanecikler dökülüyor yahu. Yazık, israf haramdır. Şöyle, poleni balla karıştırıp arılara verdiğiniz gibi fındık, badem büyüklüğünde topaklar yapıp tabağıma koysanız olmaz mı? O zaman dökülmez. Benim arılar kadar değerim yok mu?

6 – Kaşıkla yemesi de zor yahu! Ben başka bir yol denemek istiyorum. Doğadaki canlılar nasıl yer yiyeceğinin?


7 – Beş topak vardı; dört kaldı. Hadi bir hamle daha!


8 – Böyle yemek daha kolay, daha zevkliymiş.

9 – El ile yesek de olabilir. Amaç, en kullanışlı ve basit yöntemi bulmak…

10 – Bu işin de üstesinden geldik alnımızın akıyla.


11 - Alnımız ak ama, ağzımız bulaşık oldu. Lütfen bana bir peçete!


12 – Dede, tadı damağımda kaldı. Biraz daha versen olmaz mı? Yok deme; bak şu buzdolabının derin dondurucu bölümünde ötesi var, biliyorum.

Benim torun bir de tehdit savurdu: "Bana vermez de yalnız yersen sana küserim, ağlarım bilmiş olasın.!"

Benim torun böyle yiyor poleni. Çocuklarımızın kendi kendine polen ya da başka yiyeceklerini yemelerine fırsat vermeliyiz. Böylece onların el yetenekleri ve kendilerine güvenleri gelişir.

Peki polen başka nasıl yenir? Ne kadar yenmeli?

Eğer polen tatlı ve taze ise kaşıkla ağza alınıp ağızda eritilerek yutulur. Acı ise süt veya sevilen bir meyve suyu içinde eritilip içilebilir. Süzme bal üzerine serpilip yenebilir. Nasıl kolayınıza gelirse. Büyükler iki yemek kaşığı çiçektozunu (20 – 30 gr.)sabah kahvaltısından yarım saat önce aç karnına ve gece yatmazdan önce alırlarsa günlük ihtiyaç karşılanmış olur. Çocuklar için büyüklüğüne göre 1 – 2 tatlı kaşığı yeterlidir. (10 – 20 gr.). Bir yemek kaşığı kuru çiçektozu yaklaşık 10 gr. dır. Taze ya da derin dondurucuda saklanmış polen kuru polene göre daha ağırdır. Derin dondurucuda saklanmış polenin kurutulmuş polene göre rengi, tadı, kokusu ve besin değeri daha fazladır.

Tepeleme bir yemek kaşığı taze polen 15 gr. geliyor.



Yemek kaşığı tam dolu değilde silme olursa 10 gr. geliyor.

Tatlı kaşığının tam dolusu da 9 - 10 gr. gelir. Kuru polen olunca bu ölçüler değişir.



Benim torun bal ile macun haline getirilmiş poleni sevdi. Kimisi de kahvaltıda süzme bal üzerine polen döküp öyle yemeyi seviyor.

DAHA FAZLA BİLGİ İÇİN >

5 Nisan 2011 Salı

Ahmetler Köyü Deyince...

Ahmetler’de doğup büyüyenler, Ahmetler’de yaşayanlar Ahmetler Köyünü ve çevresini tanır. Ama Ahmetler’den çıkıp yurdun dört bir yanına, hatta dünyanın dört bir yanına dağılmış Ahmetler kökenli kardeşlerimizin, gençlerimizin çocukları Ahmetler’i tanıyor mu? Ahmetler dışında bizi tanıyan arkadaşlarımıza köyümüzü tanıtmak istesek nelerden söz etmek gerekirdi? Nereleri görmesini isterdik? Neleri bilmesinin isterdik? Bu gün Ahmetler deyince ne gelir aklımıza? Dünden kalan ne var aklımızda, anılarımızda Ahmetler ile ilgili? Ahmetler ile ilgili yakın geçmişte gözlemlerini yazan ilk yabancı ünlü mağaracı Franz Lindenmayr’ın gözlemleri, düşünceleri nelerdir? Ahmetler.Net sitesinde Ahmetler ile ilgili bir hayli yazı ve resim yayınlandı ve köyümüz tanıtıldı. Ben burada köyümüzün görülmeye değer yerlerini resimlerle destekleyerek anlatmaya çalışacağım. Eksiklerimiz, kusurlarımız olursa affola. Uyarılarınız olursa eksilerimizi tamamlar; yanlışlarımızı düzeltiriz. Manavgat - Akseki yolundan Akseki’ye doğru giderken Taşkesiği köyünden yukarıda tepeye çıkalım. Yol tepenin kuzey yanından geçerken karşıya Gülen dağından tarafa bir bakalım. Karşı yamaçta uzanıp giden beyaz bir çizgi halinde bir yol vardır. Yolun yukarısında da tek – tük evler görünür. Orası Ahmetler’dir işte.

Balıkladan karşıya dikkatlice bakınca ince beyaz bir çizgi gibi uzanıp giden Ahmetler yolunun sağ tarafındakayaların makilerin arasında uçurumlarla oluşmuş köşeli S şeklinde bir çöküntü görünür. Bu çöküntü Kapuz çayının yatağını yani Kapuz Kanyonu'nu oluşturur. Kapuz kanyonu,çok dik uçurumlardan oluşmuştur. Uçurumların yüksekliği bazı yerlerde 300 m. yi bulur ve duvar gibi dik iner. Irmak yatağında yazları sular azalır.; hatta kurur. Buna rağmen ırmak yatağından geçmek ekipmansı imkansızdır. Bu özelliği Kapuz Kanyonu'nun çekiciliğini artırmakta ve bazı turizm şirketleri burada yürüyüş ve tırmanma turları düzenlemektedir.

Foto: Franz Lindenmayr


Yolumuza devam edip inişli çıkışlı birkaç tepe geçelim ve tepeyi aşalım. Aşağı inince sola bir yol sapar. Buraya Akyol deriz. Bu yol bizi Ahmetler’e götürür. Yukarıdaki fotoğrafı çeken ünlü mağaracı yol için şöyle yazmış:
“Ahmetler yolu, Manavgat haritalarında düz bir çizgi şeklinde gösterilir. Bu kocaman bir kuyruklu yalan. Köy yolunda iniş yokuşlar ve keskin dönemeçler vardır. Gelen giden az olduğu için olsa gerek yolun tamamına yakını tek bir arabanın gidebileceği kadar dar. Geniş olan yerleri de var Yol boyunca yolun iki tarafında duvar gibi kayalıklardan oluşan kanyonun seyrine doyum olmaz. Karşı kayalıklarda çok sayıdaki koyu lekeler halinde görünen inler ve mağara ağızları da görülmeye değer. Bir de yol ayırımındaki levhanın varlığı yokluğu belli değil. Hatta ben köye giderken görmemiştim, dönüşte farkına vardım.”

........................................................

KÖPRÜ AYAĞI


Akyoldan kuzeye sapıp Ahmetler yoluna giriyoruz. Aşağı ırmağa inince bizi beton köprü ve kapuz çayı karşılar. Köprünün az yukarısında Kapuz kanyonu başlar. Buraya köprü ayağı denir. Köprü ayağı çocukların yüzme öğrendiği, ulu çınar ağaçlarının gölgelediği bir dinlenme, eğlenme ve piknik yeridir. Eskiden Ahmetlerli çocukların yüzmeye geldiği, balık tuttuğu, balıkları közde kebap yaptığı çok ziyaret edilen bir yerdi. Köprü ayağı denmesinin nedeni, aşağıdaki beton köprü daha yokken kış mevsiminde ırmak taşınca köprü, buradaki doğal kayaların üzerine kurulurdu. Yani köprünün ayakları orada hazırdı. Bu kayalar üzerine yeteri kadar uzun olan iki ya da üç çam ağacı uzatılır, ağaçların üzerine de yassı taşlar döşenerek köprü tamamlanırdı. Bu taşlar üzerinden insanlar, keçiler, koyunlar bir cambaz gibi aşağıdaki köpüklü sulara bakarak geçerdi. Büyükbaş hayvanlar ırmaktan suyun içinden geçmek zorundaydı. Sular çok taşkın olunca geçemezler suların çekilmesini beklerlerdi. Ve bu köprüleri arda bir büyük taşkınlar alır gider, köprü daha eskimeden yenilenmesi gerekirdi.


Köprü ayağının 100 m. aşağısında Ahmetler köprüsü bulunur.


Ahmetler köprüsünün yukarıdan çekilmiş resmi.


Ahmetler köprüsünden yukarı doğru yürüyünce Koramşa çeşmesini (aşağı çeşme) görürürz. Bu çeşmenin ve yukarıdaki çeşmelerin suyu yol boyunca demir borularla köy deresinin İnaltı bölümünden getirilmektedir. Bu çeşmeninetrfında bağlar, zeytin bahçeleri bulunmaktadır. Yaz aylarında bu bağ ve bahçeler bu çeşmelerin suyu ile sulanmaktadır.

Çeşme yakınındaki bağlardan biri. Bu bağlarda genellikle erken çıkan üzüm cinsleri yetiştirilmektedir.

.............................................................

KORAMŞA (HÜRREMŞAH)


Koramşa (Hurremşah) kış aylarında kuzey rüzgârlarına karşı korunaklı bir bölgedir. Bu özelliğinden dolayı burası eskiden beri hayvancılık yapan köylülerin "kışlak" yeri olmuştur. Bu gün de buradabeş tane "oba yeri" vardır. Bir oba yerinde insanların kalacağı bir ev, hayvanların barındığı damlar ve yemlikler bulunmaktadır. Kışı burada geçiren davarcılarımız ve arıcılarımız yazları yaylaya göçmektedirler.


Koramşadaki döllüklerden biri. (İbrahim Kara'nın döllüğü) Solda insanların kaldığı ev. Sağda davarların kaldığı kapalı dam. Önde davarların beslendiği yemlikler.


Ayrıca köyümüzdeki arıcılık yapan arıcılarımız da arılarını çoğunlukla bu bölgede kışlatmaktadırlar. Burada bulunan yukarı çeşme bu hayvanların ve insanların su ihtiyacını karşılamaktadır.

Döllük sahibi hayvancılıkla uğraşan ve bağ bahçe sahibi köylülerimiz buraya kışlık ev yapmaktadırlar. Su ihtiyaçları yol boyunca demir borularla köy civarından getirilmiştir. Evlere elektrik alma konusu da gündemdedir. Döllüklerin az yukarısında mermer – taş ocağı da açılmış ama sonradan bırakılmıştır. Taş ocağını geçince Cipcikli denilen yere geliriz. Burada bir çeşme ve dinlenme yeri vardır. Çeşmeniz az yukarısında yol kenarında köylülerin pekmezde kullandıkları ak toprak ocağını da görmek mümkün.

........................................................

AKYALI -

Ahmetler yolu üzerindeki Akyalı'nın kuşbakışı görünüşü

Cipcikli çeşmesinin 100 m. ilerisinde Akyalı bulunur. Akyalıda yol büyük kaya kütleleri tünel gibi oyularak geçirilmiş. Yolun yukarısı uçurum, aşağısı uçurum. Hem de duvar gibi dik. Aynı dik uçurum karşıda da olunca burası dik bir kanyon oluşturuyor. Buradan geçen yabancılardan bazıları geçerken korktuklarını söylerler. Buranın başka bir özelliği de yaz sıcaklarında buradan gece de gündüz de serin bir yel eser, insanı serinletir. Uçurumun aşağısı köyden gelen derenin devamıdır. Yazın kurur.


Akyalı'nın aşağıdan görünümü


Akyalı'nın yukarıdan görünümü. Ahmetler deresinin İnaltı ve Akyalı bölümünde kayalıklar çok dik yükselmekte ve bir kanyon oluşturmaktadır. Ahmetler Kanyonu'nun bu dik bölümlerinde uçurumlarda birçok in ve mağara bulunmaktadır.


Akyalı. Yaz aylarında buradan yaya olarak geçerseniz burada mutlaka soluklanmalısınız. Devamlı ya aşağıdan ya yukarıdan ese meltem yeli ile serinlemelisiniz.


Akyalının batı karşısında Delik Kaya Başı bulunur. Bu iki büyük kaya kütlesi yukarıdan aşağıya duvar gibi dik iner. Yüksekliği 100 - 200 m. arasında değişir. Kanyonun Delik Kaya Başı yakasında uçurumların üzerinde irili ufaklı birçok mağara ve in bulunur. Bu inlerin ayakla gelinen bazılarında eskiden kışları yağmurlarda davar sürüleri barınırdı. Ayakla gelinemeyen inlerde ise kartallar yuva yapardı. Eskiden buralarda çok kartal vardı. “En kaliteli düdük (flüt) kartal ayağından yapılır “ diye söylenirdi. Kartal teleklerinden de divit yapılır mürekkeple yazı yazılırdı. Kartallar, kurtların, çakalların yediği davarların geri kalan leşlerini temizlerdi, Bazen yeni doğmuş emlikleri (taze oğlak, kuzu) de alıp havalanırlardı. Onun için çobanlar kuzlacı keçileri, koyunları kartallara karşı da kollamak zorundaydı.


Foto: Vikipedi

Benim çocukluğumda Delik Kaya Başı'nın, İnaltı'nın insan ayağı varmayan, insan eli değmeyen inlerinde bu kartalların çok yuvası olurdu.


İnaltı'ndan Koyakaltı'nın ve Aşağıköy gediğinin görünüşü


Ahmetler Kanyonunun İnaltı bölümünde kayalardan oyularak yapılmış dar yollar.


Akyalıdan yukarı dere boyu bazen vadi, bazen kanyon şeklinde köy hizasına kadar gelir. Kanyonlarda gene inler mağaralar yani eski kartal yuvaları sıralanmıştır Bunlardan Taşharman’daki çeşmeyi geçince inatlına girerken yolun üstünde görünen Delikli İn’ in üç kapısı vardır. Bu inde de eskiden kışları çebiç sürüleri barınırdı.


İnaltını geçince dik uçurumlardan oluşan kanyonlar biter ve köy hizasında bağlı bahçeli bir vadi başlar.

Dere boyu yazın dere suyundan sulanan sebze ve meyve bahçelerini geçip orman yolundan ayrılıp köy yoluna sapalım. Köy yol sapağının hemen aşağısında Köyöğön köprüsü ve köprünün az aşağısında Gannıgöbet (Kanlı gölet) bulunur. Köyümüzün yüzme öğrenen ilk çocukları yüzmeyi Gannıgöbette öğrenmişti.


Gannıgöbet (Kanlı Gölet) gibi birçok gölet vardır Ahmetler deresinde Eskiden köyümüzde kaynak suları yok iken köylülerimiz içme ve kullanma suyunu ya sırtlarında ya da merkeplerle buradan taşırlardı. Şimdi ise bu sular dere boyundaki bahçeleri sulamakta kullanılıyor.

......................................................................

KÖYDEN GÖRÜNTÜLER

Ahmetler Köyü ve çevresinin kuş bakışı görünüşü




Köy meydanına geldik. Köy meydanındaki en yaşlı canlı ve en eski yapı : Yaşlı zeytin ağacı ve taşyapı köy çeşmesi

Ahmetler Köyü İlkokulu


9 Mart 2011. Ahmetlerde kar yağdı.

Atalarımız ne demiş,
"Mart dokuzu,

Alır gider kart öküzü."

Demek ki var bir bildikleri. Mart ayı kıştan çıkıp bahara geçiş dönemi olduğundan ne ile karşılaşacağımız pek belli olmuyor. Yine atalarımız

"Mart kapıdan baktırır,
Kazma kürek yaktırır.

Demişler. Dedikleri çıkıyor.


Bu görüntüleri her zaman bulamayız. 9 Mart 2011 tarihinde köy camiinin ve köy içinin görüntüsü böyleydi



Köy içindeki eski yapılardan biri daha: Ketirbaş Çeşmesi


Özgün mimarisiyle bir Ahmetler evi. Ahmetlerde evler iki katlıdır. Köylüler hayvancılıkla uğraştığı için alt kat ahır ve samanlık olarak kullanılmaktadır. Üst kat konuttur. Pencereler kış soğuklarına karşı korunaklı olması için küçük yapılmıştır. Her evin önünde (güney cephesinde) mutlaka bir çardak (büyükçe bir balkon) bulunmaktadır. Konut kısmına bazı evlerde ahırdan, bazı evlarde dışarıdan yani çardaktan girilir.


Ahmetlerde önceden yapılmış evler hatıl ve düğmelerle desteklenmiş taş duvarla yapılmıştır. Evlerin içerideki duvarları samanla karıştırlmış çamur harçla sıvanır. Bazı dış duvarları kireç ve kumdan oluşan harçlarla sıvanmıştır. Resimdeki görülen ev duvarında yatay olarak uzatılmış ağaç dilmelerine hatı denir. Duvarı iç yüzündeki hatıllarla dışarıdaki hatılları birbirine bağlayan ağaçlara da düğme denir. Hatıl ve düğmeler birbirine kertiklerle veçivilerle sağlamlaştırılr.

Ahmetler'de aşağı yukarı her evin önünde sebze ekecek bir bahçesi vardır. Köylüler evleride kullanacakları fasulye, domates, patlıcan biber, bamya, marul, maydonoz, tere, soğan, sarmısak gibi sebzeleri bu bahçelerinde yetiştirirler. Bahçelerde büyük küçük herkese iş vardır. Torunum Ömer Ali de iş başında.


Bu pembe ve dilimli görünüşlü domates köylülerimiz tarafında kendi aldıklerı tohumlardan yetiştirilmektedir. Çok sulu ve ince kabukludur. Taşımaya ve depolamaya pek gelmez ama yemeği ve salatası çok lezzetlidir.


Köyümüz bahçelerinde elme, armut, kiraz, vişne, badem, ceviz, nar, şeftali, erik, incir, üzüm, amme (Trabzon hurması), gibi her çeşit meyve de yetişmektedir. Resimde okul bahçesindeki badem ağaçlarından çağla toplayan çocuklar görülmektedir.

Burası İnbaşı. Ahmetler Mağarasının girildiği yer burada. Bu ağaca Kocaardıç deriz. Yüzlerce yaş yaşamış olmalı. Kimbilir nelere tanıklık etti? Şimdi de bir düğün yemeğine tanıklık ediyor.


.................................................................................
AHMETLER MAĞARASI (İN)


Küçük fotoğraflar ünlü mağaracı Franz Lindenmayr'dan alıntı

Burası inin yani Ahmetler mağarasının girişi. Bu giriş kısmı yazları çok serin olur. Aşağıda mağaraiçinde yalaklarda birikmiş buz gibi soğuk su da bulunur. Yazın sıcak günlerinde yakın evlerin kadınları ekmeklerini onun için burada eylerlerdi herhalde.



Resimde geleneksel aydınlatma aracı ile mağarayı gezen bir mağara meraklısı görülmektedir. Bu geleneksel aydınlatma arcı yerini artık cep fenerlerine ya da ışıldaklara bırakmaktadır.



Mağara içinde yüzyıllar boyunca oluşan sarkıt ve dikitler harika görüntüler oluşturmakta.




İn başında, in, yani Ahmetler mağarası bulunur. Mağara hakkındaki mağaracı Franz Lindenmayr’ın görüşleri şöyle: “Mağara oldukça geniş ve her taraf damlamalar sonucu oluşan sarkıt ve dikitlerle doluydu. Etraftaki kalıntılardan döküntülerden anlaşılıyordu ki sarkıt ve dikitlerin taşınabilen kısımları kırılıp götürülmüş. Bir de başınızı kaldırıp yukarı bakarsanız sağa sola uçuşan çok sayıda yarasayı görebilirsiniz.”



Burası da Ahmetler mağarasının çıkışı (!)

.......................................................................................

AHMETLER  KANYONU
Ahmetler kanyonuna yöresel ağızda kapuz denmektedir. Kanyon Karpuz Çayı üzerinde bulunmaktadır.Ahmetler ve Güçlüköy, Gençler köyleri sınırındadır. Kanyon 3.5 km. uzunluğundadır ve yüksekliği 400 m. yi bulan dik kayalıklardan oluşmaktadır. Çoğu yerinde dağ keçileri ve sincaplardan başka canlı gezemez. Kanyon tabanında kışın sular taşar yazın ise yok denecek kadar azalır. Kanyonun alt kısımlarında turistik kano gezileri yapılmaktadır. Yukarı kısımlarında ise tırmanma ve yürüyüş gezileri yapılıyor
Kanyon girişinde eskiden kullanılmış un değirmenleri yıkıntıları da görülmektedir.Dik kayalıkların rahat görülebildiği yerlerden biri de Gözetbaşı'dır. Gözetbaşı aşağısında Çevlik tabanında akarsuya ulaşılabilmektedir.
Ahmetler Kanyonunun uzaydan görünüşü. Kırmızı çizgi Kanyonun başlama ve bitme uçlarını göstermektedir.


Kanyonun girişindeki değirmen yerleri

Kanyonun alt ucundaki turistik işletmenin levhası.

GÖZET ALTI - ÇEVLİK
Çevlik, hertarafı çevrili yer anlamındadır. Dar bir koridor gibi uzanıp giden Kapuz Kanyonu'nun bu bölümü, biraz genişlemiş; canlıların Kapuz Çayı'na inmesine geçit vermiştir. Her tarafı uçurumlarla çevrili olan bu geçidin bir girişi vardır; o da Gözetbaşı'nın altındadır.



Resimde görülen kayaya "Gözet Baş"ı denir. Buradan Taşharman bölgesi Kapuz Kanyonu'nun kayadan duvarları, ırmağın akan bazı yerleri kolayca görülmektedir. Bu kayanın altında Çevlik girişi (Çevlik Kapısı) bulunmaktadır.



Çevlik kapısının (gözet altı) yukarıdan görünüşü.

Kapuz Irmağı üzerindeki kanyonda bazı tur düzenleyicileri turları düzenlediler. Çevlik kanyonun tabanındaki akarsuya erişmek için bir kapı gibidir. Adından da anlaşılacağı üzere geniş bir alanın kenarları kayalarla, uçurumlarla çevrilmiş, bu alana girilebilecek bir kapı var. O da ortası delinmiş bir kayadan geçiyor. Eskiden Pantır Emmi davar sürüsünü kışın Çevlik’e sürer, kapısını da pekitir, köye evine çıkar gelirdi. Sonraları üç-beş davarı olanlar da güdemeyecekleri davarları Çevlik’e sürüverir, uzun süre bakmazdı. Bir sene adam görmeyen davarlar bazen yabanileşir, insan görünce kaçar, yakalamakta zorluk çekilirdi.


Çevlik kapısının aşağıdan görünüşü



Kapuz ırmağının Gözet Başı'ndan kuşbakışı görünüşü.


Bazı yıllar turizm şirketleri Çevlik ve Köprü ayağı arasında tırmanma ve yürüyüş turları düzenlemektedir. Tehlikeli ve zor yerler uygun ipler bağlanarak güvenlik içinde bu yüksek uçurumların arasından geçip gitmek çok keyifli ve heyecanlı olsa gerek.



Gözet Altında tarlalar vardı, eskiden ekilirdi. Görünen düz ve yeşil yer harman yeridir. Ötede görünen kayalıklarda dağ keçileri de yaşamaktadır



Kapuz Kanyonunun Fersin Köyünden yakasında bol sandal (Yabani Çilek, Kocaağaç) bitkisi vardır.Taşharman ya da Köy mezarlığına konan arılar Fersin yakaya uçup iyi bal getirmektedir.

Burada Çevlik girişinde yine arıların severek konduğu Erguvan (Gelincik) ve Gökdiken (Azgan Dikeni) bitkileri görülmektedir.

...................................................

HEBİLBEY KÖYÜ

"Sana derim sana Anavarza Kalesi Sana konup göçenlerin nicoldu" Dadaloğlu

Ahmetler Köyü’nün takriben 3 km batısında bir ören yeri var. Çocukluğumda gördüğüm yüksek duvarlar kaçak define arayıcıları tarafından yıkılmış. Ören yerinin girişinde kitabeler vardı. Eski roma yazısıyla taşlara oyulmuş yazılar vardı. Şimdi yerinde yeller esiyor. Kale batı tarafı uçurumlarla çevrilmiş olan dikdörtgen biçiminde bir tepe üzerine kurulmuş. Kalenin batı tarafı yüksek kayalıklarla çevrilmiş, diğer kenarları kalın surlarla. Bu hala kalıntıları olan kalın duvarlardan anlaşılmaktadır. Kalenin su ihyacı olasılıkla 5 km uzakta bulunan Çevlik denilen yerdeki suyun kanallarla şehre getirilmesiyle karşılanmıştır. Ancak bir kuşatma durumunda su kale içindeki sarnıçlardan karşılanmış olsa gerek. Kale içinde kayalardan oyulmuş çok miktarda daire ve kare şeklinde yerler vardır. Kale kireç taşından oluşmuş büyük kaya kitleleri üzerine kurulmuş. Bu büyük kaya kitlelerinin kimisine sarnıçlar oyulmuş. Kimisi kare şeklinde bütün kayalardan oluşan şimdiki oturduğumuz odalara benzeyen mekânlar… Düşünün: 3 - 4 metre kenarı olan iki ya da üç kenarı kaya içine oyulmuş odalar… Bu odalar acaba barınak olarak mı kullanıldı yoksa onlar da sarnıç mıydı? Bu taş içine oyulmuş oda duvarlarının kenarlarında meyilli bir şekilde oyulmuş kanallar bulunuyor. Bu kanallar acaba yağmur sularını sarnıçlara taşımak için mi oyulmuştu, yoksa başka bir işlevi mi vardı? Sonra bu odalar önünde basamak basamak kaya içine oyulmuş merdivenler… Daha buna benzer bir sürü soru… Hebilbey kapalı bir kutu. Bu Hebilbey adı nerden geliyor. Kale Yunanlılardan mı kalmış yoksa Romalılardan mı? Ören yerleri ile ilgilenen yetkililerimizin buradan haberi olmadığını sanıyorum. Benin çocukluğumda var olan bazı kitabeler ve taşlara oyulmuş yazılar şimdi yok. Benim çocukluğumda buradan taşınan taşlarla köy çeşmelerinin duvarları yapılmıştı. Kaçak define arayıcıları neler götürdü kimse bilmiyor. Bu ata mirası ören yeri yakında kaybolursa şaşmayalım. Köylülerimizin de yetkililerimizin de kaybolunca yerine gelmeyecek olan bu ulusal servetimize sahip çıkması gerekmektedir.
Hebilbey Köyünün olduğu yerde yerli bütün olarak büyük kireçtaşı kayaları bulunur. Bu kayalar üzerinde çok çeşitli çalışmalar yapılmış. Ne amaçla yapıldığını merak etmemek elde değil




Bu resimde büyük yerli oyulmuş silindir şeklindeki çalışma büyük olasılıkla bir su sarnıcı


Bu çalışma da bir su sarnıcına benziyor. Kale içinde ve yakınlarında su kaynağı yok. Bu nedenle su ihtiyaçlarını yağmur suyundan karşılamış olabilirler. Ya da bir kuşatma sırasında kale içinde kalanların böyle sarnıçlara çok ihtiyaçları olsa gerek.


Bu mekan köşeli şekilde çalışılmış. Sarnıç mı yoksa başka bir amaçla mı kullanılmış?


Kayalara oyulmuş bu kanal, sarnıçların ihtiyacı olan yağmur sularını toplamak için miydi acaba?



Bunlar bir merdivene benziyor. (Kusura bakmayın ören yerleri ve eski eserler hakkında fazla bilgim olmadığı için doyurucu yorum yapmam olanaksız.)


Bu da bir su kanalı olmalı. (arık)



Harçlı kalın duvarlar... Yüzlerce yıl geriden bizlere mesajlar getiriyor.



Duvarlarda tonlarca ağırlıkta iri taşlar kullanılmış.



Büyük kayalara oyularak yapılmış bu çalışmalar okunmayı, bu bilmeceler çözülmeyi bekliyor.



Bir küvet büyüklüğünde kayaya oyulmuş çukur... Bu işten anlayanlar ne amaçla kullanıldığını hemen anlayabilir.

.....................................................................
AHMETLER YAYLASI
Ahmetler köyünde hayvancılık yapan ve arı taşıyan köylülerimiz her sene yaylaya çıkmaktadırlar. Yazın köyün veya Manavgat'ın sıcağından kaçan bazı insanlarımız da yaylaya gelip kalmaktadırlar. Ayrıca bir gün Antalya, Manavgat ve Ahmetler'deki köylülerimiz yaylaya gelip yayla şenlikleri yapmaktadırlar.

Yaz aylarında Ahmetler yaylası böyle görünür.

Nisan ayında yaylaya çıkarsanız sizi böyle güzel bir görüntü karşılayabilir. Yayla sanki beyaz bir gelinlik giymiştir.

Nisan Mayıs aylarında yurdumuzda nesli az bulunan kardelen çiçekleri açar.


Mayıs ayı gelince Ahmetler Yaylası beyaz gelinliğini çıkarıp yeşiller giyinir.

Çakılbaşından Aldürbe ve Akkuyubucağının görünüşü.


Aldürbe, Akkuyu, Kuyu, İmalı, Çırlavık... İlkbaharda ilk çıkınca hayvan besleyenlerin konakladığı oba yerleri.

Daha çok arıcıların ve Manavgatta çalışanların konakladığı yer: Akkuyubucağı

Yaz aylarında Manavgat ve Antalya'da yaşayan köylülerimiz de yaylaya çıkarak oraları elliklerler. Bu günlük ziyareti "Yayla Şenliği" olarak adlandırıyoruz.
Aldürbe, Ortataş dibindeki arı kovanları ve bir arıcımız.

Ahmetler yaylasında oba yerleri ve yer adları

...............................................................................................................

GEÇMİŞİN AYAK İZLERİ

Bu bölümde daha önce yaşanmış bazı çalışmaları ve görüntüleri görelim

Köyümüzün şimdiki camiden önceki camii yıkılıp şimdiki cami yapıldı.

Yeni caminin temeli atılırken

Yeni camii yapım aşamasında

Eski Ahmetler ilkokulu ve Mustafa Koç'un burada görev yaptığı ilk yıl.

Eskiden analarımız bacılarımız da farklı giyinirlerdi
Erkeklerin böyle giyinmesi de doğal sayılırdı.

Eskiden çobanlarımızın yün (pontil) pantolon giymezi ve poşu bağlaması olağan görüntülerdi.


Eskiden taşıtlarımızın çoğu böyleydi. Şimdi onların yerini modern taşıtlar alıyor.

Dibek taşı. Köyümüzde eskiden bazı işler farklı yapılırdı. Un ve ve tahin ırmaktaki değirmende öğütülürdü. Bulgur evdeki el değirmeninde öğütülürdü. Bupday ve darı dibek taşında dövülürdü. Kalın maden tuzları sürtek taşında inceltilirdi. Çulha, ıstar dokuma, ip örme, kolan dokuma, keçe yapma, habalık ve şalvarlık tepme, kirman eğirme, çarkta iplik eğirme, kelefe sarma... gibi günlük herkesin yaptığı işler vardı. (Bu işler ve resimleri başka bir başlık altında yayınlanacaktır.)




http://manavgatliarici.blogspot.com/p/yoremizi-taniyalim.html